Başbakan Binali Yıldırım, Vahdettin Köşkü’nde medya temsilcileri ile buluşmasında 15 Temmuz sürecini ayrıntıları ile anlattı. Yıldırım’ın 15 Temmuz’a ilişkin sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
DARBE TEŞEBBÜSÜ İHTİMALİ:
Yeni bir silahlı darbe teşebbüsü ihtimalini ben çok yüksek bulmuyorum. Böyle bir durum söz konusu değil. Bu tamamen terör örgütünün yandaşlarına ve kamuoyuna ‘ölmedim, ayaktayım’ mesajı vermek için diri tuttuğu bir şeydir. Ha bizi rehavete sürükler mi? Tabi ki sürüklemez. Biz her türlü tedbirimizi alıyoruz. Ama ona benzer bir çılgınlık, bir ahmaklık yapılacak olursa, bu sefer bedel daha ağır olur, bunu herkesin bilmesi lazım. Benim özellikle vatandaşlarımdan talebim, bu tip sürekli ortalıkta dolaşan rüya tabirlerine, şayialara kulak asarak hayatlarını, konforlarını bozmasınlar, normal yaşamlarına devam etsinler.
EVE DEVAM ETTİK: O gece ben İstanbul’daydım. Dolmabahçe ofiste çalışmalarımı tamamladım ve saat takriben 9.30 civarında Tuzla’ya gitmek üzere hareket ettik. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden geçtik. Kozyatağı gişelere takriben 100-200 metre mesafe vardı ki öndeki koruma müdürü bana ‘efendim, köprüyü kapatmışlar’ dedi. Biz daha geçeli 5 dakika olmuş köprüden. ‘Kim kapatmış?’ dedim. ‘Askerler.’ ‘Darbe oldu, herkes evine gitsin’ filan diye duyuru yapmışlar. ‘Nedir bu kepazelik? Oyun mu oynuyorlar? Dönün geriye’ dedim. Koruma, ‘Efendim bunu yapamayız. Yani orada ne oluyor anlayalım, bu çok büyük bir risk’ dedi. ‘İşi hafife almamız doğru olmaz’ diye çok ısrar etti arkadaşlar. Eve devam ettik. Evde önce İçişleri Bakanı’nı aradım, sonra Genelkurmay Başkanı’nı aradım. Fakat İçişleri Bakanı’nın telefonuna ulaşılamıyor, Genelkurmay Başkanı’nın telefonu çalıyor, cevap vermiyor. Daha sonra Hasan Doğan’ı, Cumhurbaşkanımızı ve MİT Müsteşarı’nı aradım, hepsiyle görüştüm.
FETÖ’CÜLER KANAATİ: Bu görüşmeler takriben 10’a 10 kalayla 11’e 10 kala arasındaki bir saat içerisinde hepsi. MİT Müsteşarı’yla zannediyorum 10.30-11.00 arasında. İşi anlamak için Ankara Valisi’ni, Emniyet Genel Müdürü’nü, İstanbul Valisi’ni, İstanbul Emniyet Müdürü’nü aradım. Cumhurbaşkanımızla da o ara görüştüm. İşin FETÖ’cülerin işi olduğu konusunda bir kanaat oluştu bizde. (MİT Müsteşarı bu bilgiyi vermiş miydi?) Hayır.
KALKIŞMAYI AÇIKLADIK: Bir şeye karar verdik; “Ölmek var dönmek yok, işin sonu nereye giderse gitsin mücadele edeceğiz, asla pes etmek, teslim olmak yok.” Ve sonra kendisiyle birkaç görüşme daha yaptık onların emniyetiyle ilgili ne planladıklarıyla ilgili. Bu arada işin adını koyduktan sonra biz 11’i 5 geçe açıklama yaptık. Bir kalkışma olduğunu, emir komuta zinciri altına olmadığını söyledim. Bu arada Başbakanlıkta kriz masası oluşturduk. Milletvekillerini Meclis’e, bakanları Başbakanlığa yönlendirdik.
O gece boyunca, 12 saatlik bir sürede 196 telefon görüşmesi yapmışım.
MEMLEKET MESELESİ DEDİM: Cumhurbaşkanımızın milletin meydanlara inmesi yönünde bulunduğu çağrı, darbenin kırılma noktasıdır. Beni ilk Bahçeli aramış. Kılıçdaroğlu aramış ulaşamamış. Perinçek ulaşamamış. Kısa süre sonra döndüm hepsine. Sayın Bahçeli, “Biz sizin yanınızdayız sonuna kadar, destekliyoruz” dedi. Ben de “Bu parti meselesi olmaktan çıkmıştır, memleket meselesi haline gelmiştir” dedim. Doğrusu çok olgunlukla karşıladı. Kılıçdaroğlu da aynı şeyi söyledi. “Biz yanınızdayız, demokrasiden yanayız” dedi. Ben teşekkür ettim ama ona da dedim, yani ‘meydanlara inelim filan’. Bana verdiği cevap ilginç, dedi ki; “tamam, insanları çağıralım da, onların güvenliğini kim sağlayacak?” Dedim ki, “Sayın Genel Başkan, bu güvenlik meselesi mi? Memleketin güvenliği, milletin geleceğini konuşuyoruz, yani burada bir var olma, yok olma meselesiyle karşı karşıyayız” gibi bir cevap verdim ona. Zannediyorum İstanbul’a inmiş.
ÜÇ UÇAK SEYRİ DEĞİŞTİRDİ: Çok ayak direttiler. Uçaklar alçak uçuş yapıyor, Meclis’i, Özel Harekatı bombaladılar. Külliye’ye ateş açtılar, bombaladılar. Özel Kuvvetlere, İstanbul’da tarama yaptılar falan. Epey mücadele ettik, yani bu uçakların çekilmesi, bombaların, saldırıların durdurulması için. “Vurun” dedik, yazılı emir istediler. Dedik ki, “Bak bu söylediklerim hep yazılı emir, ya bunu yaparsınız ya da sabah ben size gösteririm. Bu iş bitecek ve bunun hesabını siz vereceksiniz.” “Balıkesir’de, Diyarbakır’da, Bandırma’da, Dalaman’da uçağımız yok.” Nerede var? “Erzurum’da.” Peki, gelsin. “Efendim 1,5 saat sürer.” Tamam, olsun. “Efendim, uçaklar bomba yüklü değil.” Peki, yükleyin, ne kadar sürer? 2 saat. Olsun dedim. Sonra 3 uçak geldi ve işin seyrini değiştirdi. Ankara’daki saldırıları, bombaları atan uçakları baskıladı. Helikopterleri uzaklaştırdı. Hatta onlara “vurun”
dedim. Bu sefer “Efendim, işte meskûn mahal, şu olur, bu olur.” “Kardeşim, vurmayacaksanız, risk görüyorsanız o zaman baskılayın, çıkarın.” Şehir dışına çıkarın, çıkaramazsanız da “vurun” dedim.
Medyanın katkısı büyük oldu
PAYLAŞIMIMIZ 29 MİLYON KEZ GÖRÜNTÜLENMİŞ:
15 Temmuz darbesini önleyen belki çok iyi fark edilmeyen en büyük güçlerinden biri medyadır. Medya o gün olaylara çok hızlı intikal etti ve ülkesinden, milletten yana, demokrasiden yana taraf oldu. Medyanın o gecenin seyrini değiştirmede çok büyük katkısı var. Bugün geldiğimiz noktada görsel medyayla sosyal medya, iletişimin yüzde 80’inden fazlasını oluşturuyor. Bu ara belki bir detay da şu. Başbakanlığın sosyal medya hesabından 183 paylaşım yapmışız o gece ve 29 milyon kez vatandaşımız görüntülemiş.
GÖZ YUMULDU ELEŞTİRİSİNE YANIT: Bunların bir terör örgütü
olduğu gerçeğini ortaya ilk çıkaran AK Parti’dir. Bunu nasıl görmezden geleceğiz? Örgütün günah galerisine baktığımız zaman 11 Mart 1966’da İzmir’de ilk vaizliğe başlıyor ve faaliyetlere giriyor. 71 Mayıs’ında tutuklanıyor, Kasım’da serbest, yani 12 Mart Muhtırası sonrası. 75’den itibaren dini konferanslar vermeye başlıyor. 79’da Sızıntı Dergisi yayına başlıyor, 81’de vaizlik görevinden istifa ediyor. Sonra Özal’lı yıllar 83’ten itibaren 84’ten itibaren ordu içinde yapılanma faaliyetine hız veriyor. Ve ilk defa askeri okul sınavlarında soruların çalındığı yıl 1986. Bunların neresinde AK Parti var?.. Erbakan’a gelinceye kadar siyasi liderlerden diğerleriyle bir problemi yok. Hepsiyle iyi geçiniyor. Demirel’le, Ecevit’le, Özal’la hiç kimseyle bir sıkıntısı olmamış. İlk karşısına çıkan Erbakan. Erbakan’ın iktidardan gitmesi için de çok ciddi bir desteği olmuş.
Terör örgütü tespiti
İLK MÜCADELEYİ BAŞLATAN AK PARTİ: O dönemlerde de irticai faaliyetler diye atılanların FETÖ’cüler olduğunu düşünmüyorum. FETÖ’cülerin yönlendirmesiyle atılmış olmaları daha muhtemel.. 97’den sonra 98’de Refah Partisi kapatılıyor ve sonra Papa’yla görüşme. 1999’da Amerika’ya gidiyor, Apo Türkiye’ye geliyor. En uzun ve kararlı mücadeleyi yapan AK Parti iktidarı, lideri Tayyip Erdoğan ve yol arkadaşlarıdır. Dolayısıyla biz getirdik de korundu da, etti de bunlar laf-ı güzaf. Yani 66’dan bu yana ilmek ilmek dokumuşlar bütün kurumlarda bir noktaya gelmişler. Terör örgütü olarak adı konmadığı için çeşitli dönemlerde bu ortamı değerlendirmişler. Terör örgütü tespiti ve mücadeleyi başlatan AK Parti’dir. Hedefleri büyük. 50 yıl sonra kendindeki özgüveni hissediyor ve şah çekiyor. İlk 2010 referandumuyla başlıyor. Referandum olduktan sonra orada ittifak yapıldı. Niye yapıldı? O ittifakın da sebebi var daha önce bir yargı darbe girişimi var. Sonra da HSYK seçiminde hatırlayın FETÖ’nün “ölüler bile mezarından kalksın oy kullansın” diye beyanatı var. Sonra MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması olayı var.
2010’DAN SONRA AYIKLADIK: Asıl doğrudan hamle yaptıkları olay bir HSYK oluşumudur. Sonra hatırlarsanız kanun değişikliği yapmak zorunda kaldık 2012’de. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin sayılarını artırdık ki, denge oluşturalım diye. Ve sonra da tabi 7 Şubat 2012 MİT meselesi. 2013 Gezi, 17-25 Aralık süreci ve dershanelerin kapatılması. 2012’de dershanelerin kapatılacağı yönünde Cumhurbaşkanımızın çok kararlı duruşu bardağı taşıran son damlalardan biridir. Şiddetle karşı çıktılar, aracı gönderdiler ‘kırılma noktasıdır, bundan vazgeçilsin, yoksa işte şunlar olacak, bunlar olacak’ tehditler oldu, ama şimdi ne oldu? Örgüt eylem yapmıyor, kanlı eylem yapmıyor örgüt diyemiyorsun. Terör örgütü olarak adını koymadan evvel de mücadeleyi başlatan parti AK Parti’dir. 2010’da fiilen başlatmışız, görmüşüz işin boyutunu. 2010’dan sonraki bütün seçimlerde bunları ayıkladık.
Ergenekon ve Balyoz yalan değil
ZEHİR ZEMBEREK BİLDİRİ (Ama çok asker tasfiye oldu efendim): Tabii bu da bir plan. Ama şunu söylemekte fayda var. Arkadaşlar, bir kere asker biz iktidara geldiğimiz ilk günden beri sürekli bizi ‘irtica var’ şeklinde sıkıştırdı. Daha iktidara yeni gelmişiz, 19 Kasım’da hükümeti kurmuşuz, 8 Ocak’ta zehir zemberek bildiri. Hatırlayın, açın gazeteleri. 27 Nisan’dan çok daha ağır bir bildiri. 1.5 ay geçmiş ya. O gün uçak düştü de gündem olmadı, öyle geldi geçti. Sonra her fırsatta sürekli bu mesele. FETÖ onu çok iyi değerlendirdi. Bunu söylerken Ergenekon, Balyoz yalan değil, bu oldu. Ama bunları çok abarttılar, gerçek olanı sanki olmamışa dönüştürdüler. Yani onların bu yaptıkları Ergenekon-Balyoz darbe girişimini ortadan kaldırmaz. Öyle sulandırmaları, abartmaları o olayı ortadan kaldırmaz. O da bir girişimdi, o da meşru hükümete karşı, milli iradeye karşı bir işti, bunu net biliyoruz. FETÖ’cüler yaptı, böyle bir şey yok, ‘yalan-dolan’ diye bugün savunanlar var, onu kabul etmemiz mümkün değil.
MİT KANUNU’NDA İSTİHBARAT VAR: TSK içinden istihbarat toplama hakkı yok MİT’in. MİT’in de yok, Emniyet’in de yok. Bunun ciddi bir eksiklik olduğu 15 Temmuz’da görüldü. Ama ne yaptılar? Jandarma marifetiyle illegal yollardan siyasi iradeye, meşru iktidara karşı bilgi toplama işi oldu. Ama TSK’nın FETÖ’ye karşı veya personel istihbaratına yönelik bir çalışma olmadı. Onu bu FETÖ dediğimiz örgüt yaptı. 50 yıl adım adım illegal yollardan gerçekleştirdi. Aslında kanununda var, ama bu bir
uygulama olarak maalesef
hiç yapılmamış.
AK PARTİ SONRASINA KALMAMALI: AK Parti iktidarında bu mücadelede bir kafa karışıklığı yok, çok net. Bu mücadelenin AK Parti’den sonraya kalmaması lazım. Bu defterin kapanması lazım. Bu örgüt bir daha kafa kaldıramayacak şekilde yok olması lazım.. Şimdi yani sırf siyaset yapacağım, AK Parti’yi yıpratacağım diye burada aykırı duruş sergilemek, bunu sergileyen siyasi partilere fayda sağlamaz. Bence 17-25 Aralık’ta eğer muhalefet partileri bu tehlike karşısında net bir tavır koysalardı, belki bu noktaya gelmezdi. Orada maalesef taraf oldular. Çünkü bu örgüt amacını gizledi, yolsuzluk işine dönüştürdü işi, tartışmayı oraya çekmeye çalıştı. Hâlbuki orada açık ve seçik şekilde bu ülkenin bakanlarını, başbakanlarını bir yargı darbesiyle, bir oldubittiyle görevde uzaklaştırma vardı. Bunu biz gördük ve gerekli tavrı aldık. Ama siyaset göremedi, yani diğer siyasi rakiplerimiz gördü, işine gelmedi. Bunlar gitsin dediler, ama gitsin de neye, yani siz gelecek misiniz, yani garantiniz mi var?
UMUTSUZLUK OLMADI: O gece zerre kadar umutsuzluğum olmadı. Biz Ağustos 2016 YAŞ’ının çok çetin geçeceğini biliyorduk. Ondan önce HSYK’yla ilgili yasa değişikliği oldu. Darbeden bir hafta önce bütün Danıştay’ın, Yargıtay’ın hakim sayısı, savcı sayısı yarıdan fazla indirildi. Aslında en büyük tasfiye oydu. Belki bu durumu gördüler onun için erkene almış olabilirler. 17 Temmuz’da da MGK toplanacaktı. “FETÖ’yle ilgili bugüne kadar ne yapılmış bununla ilgili de silahlı kuvvetler bir sunum yapsın” dedim. Tabii o MGK’yı yapmak nasip olmadı.
Örgüt dışarıda güçlü
TEK BAŞINA SÜMÜĞÜ AKAN ADAMIN İŞİ DEĞİL:
İncirlik’te sorumlu bir tuğgeneralin bu işin içinde olduğu anlaşılıyor. Yani bunu hiçbir zaman Amerikan Hükümeti doğrulamaz, doğrulamadı. Böyle bir şey de beklemiyoruz yani. Ama Pensilvanya’da oturan, böyle sümüğü akan, ağlayan-sızlayan bir adamın tek başına kurgulayacağı bir iş olmadığını da vasat bir insan bilir. Yani mutlaka bir şeyi var, bir altyapısı var. Bu işleri bu noktaya getirinceye kadar belirli bir destek, akıllar aldı, bir yol haritası mutlaka oldu. FETÖ’nün, bu darbenin kararını veren, sorumluluğunu taşıyan ve gerçekleşmesi için azmettiren kişi olduğuna bizim zerre kadar şüphemiz yok, Türkiye’de hiç kimsenin şüphesi yok.
DIŞARIDAKİ YAPININ GÜCÜ: Örgüt dışarıda da güçlü, yani sadece Türkiye’de güçlenmemiş. 167 ülkede örgütlenmiş; ticari hayatta ve eğitim hayatında yer almış, üst bürokraside önemli mesafeler almış. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, Afrika ülkelerinde her alanda ciddi bir mesafe almış. Dolayısıyla şimdi bu dışarıdaki yapının gücü, parasal gücü, o ülkelerdeki ilişkileri devam ediyor. Bu ülkelerin bir çoğu da Türkiye’yi hizaya sokmak için tavır almakta gönülsüz davranıyor. Bir kısmı net duruş gösteriyor.
‘CHP tornistan yaptı’
KONTROLLÜ DARBE LAFI FETÖ’NÜN: Şimdi o olaylar yaşanırken ana muhalefet partisinin duruşunu hatırlayın. Daha düne kadar 15 Temmuz kontrollü darbe diyordu. Şimdi değiştirdi hafif tornistan yaptı 20 Temmuz’a gitti. Baktı ki toplumsal infial çok büyük “Efendim, 15 Temmuz darbedir, ama işte 20 Temmuz kontrollü darbedir” diyor. O kendi ifadesi değil FETÖ’nün ifadesi. FETÖ’nün Amerika’da parayla yaptırdığı bir raporun sonucudur. O 15 Temmuz kontrollü darbe lafı Sayın Kılıçdaroğlu’nun tespiti, kanaati değil. Var o rapor bizde. FETÖ’cülerin ağzıyla karar verdi. Sonra yürüyüş esnasında tekrarlamaktan vazgeçti, çünkü siyaseten taşıyamayacağı bir
noktaya geldi.
Katarlı bakanı kabul etti
Başbakan Yıldırım, dün Katar Ekonomi ve Ticaret Bakanı Şeyh Ahmet Bin Casım Bin Muhammed El Sani ile görüşmesinde Türkiye’nin, “Zor dönemde Katar’ın yanında olduğunu ve başta ekonomi olmak üzere her alanda ikili işbirliğini daha da artırma arzusunu taşıdığını” ifade etti. El-Sani de Türkiye’ye teşekkür etti.
YORUMLAR