Enstrüman, aracı demektir. Yani, ulaşılması arzu edinilen bir hedef, hal, ve yetkinliğe erişmek için taşıma görevi yapar. Nehrin karşısına geçmek için kayığa binmek gibi. Etimolojik olarak ‘’enstrüman’’ kelimesi takdir edersiniz ki Türkçe değildir. Mezopotamya ve bilhassa Anadolu’da enstrümanlara yani aracılara ‘’saz’’ denmektedir. Binaenaleyh akıllara gelen tüm müzik aletleri birer sazdır. Bu yüzden sanatkarlar takdim edilirken ‘misal kişi ve saz arkadaşları’ denir. Lakin bir istisna mevcuttur.
Anadolu tüm çalgılar için saz kelimesini uygun bulup kadim çalgısı olan bağlamaya da çoğunlukla saz demiştir. Müzikologlar bunun terminolojik bir hata olduğunu varsaymaktadır. Ancak Anadolu paye verdiği hiçbir sıfatı kendi eleğinden geçirmeden bahşetmemiştir. Belki de en çok icra edilen ve kendini en çok tarif ettiren sazına böyle nadide bir sıfat vererek ona olan gönül bağını gözlere seyran ettirmiştir. Gelelim Anadolu’dan olsun olmasın dünyadaki tüm çalgılarda en çok kullanılan ağaçlardan biri olan Ladin’in hikayesine…
Latince ismi ‘PSİA’ olan ladin aslında bizim bildiğimiz çamın alt türlerindendir. Belirli bir yaşa kadar bodurdur. Tabiri maruz görün ergenlikten sonra birden boy atar. Rezone olma yani titreşebilme kabiliyeti ağacın özgül ağırlığına kuruluk oranına ve yapısal durumlarına bağlıdır. Ladin ise denenmiş ağaç türleri arasında bu konuda kendini zirveye taşımıştır. Memleketimizin bereketlerinden biride ladindir. Birçok Çalgı yapım ekolünün ortak kanaati gereği damar yönü ve yapısal uygunluk olarak Artvin Borçka ladini alternatifsizdir. Çam’ın Bereketini sergilemek için seçtiği Artvin ladini maalesef bu nesilde kendine talip bulmakta zorlanmaktadır. Tüm türlerine göre müzikal enstrümanların yapımında kullanılmak üzere her yıl Artvin’den tonlarca ladin yok pahasına satın alınıp, işlenip enstrümana dönüştürüldükten sonra hayli misli meblağlara satılmaktadır. Çamın bereketinden nasipsiz kalmayı yeğlemekteyiz. Biz ise dünya pazarında sessizce işletilen bu cevheri maalesef tuvalet kağıdı yapmaktayız…
Benim Adım Çam Ağacı
güzel görünüp dururum
ağaçların seyyahıyım
emir sarınıp dururum
Aşağı olur köklerim
kendim fenadan saklarım
tesbih çeker budaklarım
şükrümü kılıp dururum
Rençberler de koşar kağnı
çekilirler önlü sonlu
ben gibi yük çeken var mı
urgan sarınıp dururum
İğim ile ip bükerler
okumla düşman yıkarlar
kovam ile su çekerler
yunup arınıp dururum
Beni bir dağda ezerler
Etimden derim yüzerler
Tahtama kalem yazarlar
Surete girip dururum
Dağdan indim ovalara
Bergüzar oldum beylere
Köprüler oldum çaylara
Gernip serinip dururum
Hatayi’yem oldum budak
Camilere oldum direk
Fırınlara sünge kürek
Yanıp tutuşup dururum
''Çam''
Ünal Dursun yazdı...
18 Ocak 2019 - 15:21
YORUMLAR