Fed ve AB merkez bankalarının faiz arttırmaması, petrol fiyatlarının dengeli gitmesi ve cari açığın tüm zamanların en düşük seviyesinde olmasına rağmen dolar, son günlerde yeniden yukarı yönlü hareketlendi. Bankacılar yükselişin ekonomik bir gerekçesinin olmadığını belirterek, politik gerekçelerin öne çıktığına dikkat çekti. Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş de ekonomik verilerle dolardaki yükselişin açıklanamayacağını söyledi.
Dolardaki güçlenmenin gelişmekte olan tüm ülkelerde söz konusu olduğunu belirten Ateş, “Bizde seçim gibi bir belirsizlik de buna eklendi. İşe yapısal olarak baktığımızda TL üzerinde çok yüksek bir baskı olması seçime rağmen ekonomik altyapısı olan bir olay değil. Türkiye’de büyüme yavaşladı. Büyümeyen bir ekonomide üstüne bir de cari açığın en düşük olduğu bir dönemde dolar ve avro gibi para birimleri karşısında TL’nin çok ucuzlaması ekonomik nedenlerle açıklanacak bir olay değil. Kur artışını seçim ve jeopolitik riskler tetikledi” diye konuştu.
Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş
ABD S-400 ALMAMIZI İSTEMEZ
Hakan Ateş, jeopolitik riskleri açarken ilk sıraya S-400 füzelerini koydu. Türkiye’nin Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana beka sorunu yaşadığını belirten Ateş konuşmasını şöyle sürdürdü: “ABD bizim Rusya’dan S-400 almamızı istemez. Coğrafyamız bizim için hem yükümlülük hem de bir avantaj. Milli birlik ve beraberlik içinde seçimi yapıp demokratik bir hukuk gayretini sürdürmeliyiz.”
FAİZLERİN DÜŞMESİ İYİ HABER
Türkiye’nin 2019’un başından beri bir iyi bir de kötü olayla karşı karşıya olduğunu söyleyen Ateş, iyi haberi, faizlerin umulandan hızlı düşmesi olarak özetledi. Ateş’e göre hızlı düşüşte Hazine ve Maliye Bakanlığının ve bankaların dayanışma içerisinde çalışması etkili oldu. Böylece fonlama maliyetlerinin umduklarından daha hızlı düştüğünü belirten Ateş, “Ağustostan sonra yüzde 30-33’leri gören faiz, şimdi yüzde 19-21 aralığında” dedi.
Ateş’e göre kötü haber ise dünyadaki genel konjonktür ve kendi bölgesel konularımızda göz önüne alındığında dış fonlamanın eskisi kadar bol, geniş kapsamlı ve uzun vadeli olmaması olarak özetlendi.
BANKACILIK BİLANÇOSU GÜÇLÜ
Bankacılık sektörünün hala likiditesini koruduğunu, bilançosunun da güçlü olduğunu belirten Ateş, esas itibariyle 2018’de ortaya çıkan hadisenin ne 1980’lerdeki ne 94’lerdeki ne de 2001 krizine benzediğini, buradaki temel farklılığın şirketlerin 210 milyar liralık açık pozisyonu olduğunu aktardı. Ateş, “Bu açık pozisyon riskinin kur 7’ye çıktığında ekonomiye verdiği zarar 700 milyarın üzerindeydi. Kur 5’li seviyelere gelince zarar 350 milyar liralara geldi” dedi. Ateş, Türkiye’de şirketler borçluyken devletin borcu bulunmadığını da söyledi.
IMF’YE NİYE GİDELİM
Bir ülkenin IMF’ye ihtiyaç duyması için borcunun olması gerektiğini belirten Ateş,“Devletin borcu yok. IMF’den para alırsak ne yapacağız? Kamunun böyle bir paraya ihtiyacı yok. Yabancı sermayenin ülkeye gelmesi için başka araçları kullanabiliriz. Elimizde 100 milyar dolarlık b ir kaynak var. Varlıklarımızı menkul kıymetleştirerek yurt dışından kaynak getirebiliriz. Türkiye’nin 3. Havalimanı, 3. Köprüsü ve bir sürü enerji projeleri var” dedi.
ALANIN ELİ YANABİLİR
Türkiye’nin çok dinamik muazzam gücü olan bir ülke olduğunu belirten Ateş, dolar artarken alanların elinin yanabileceğini söyledi. Ateş, “Hemen panikleyip dolar alın döviz alın demek de zarar verebilir. Biraz bunu iyi hesap etmek lazım. Bakarsın bir anda ortalık sütliman olur. Elinde pahalıdan aldığın dolarla da kalabilirsin” uyarısında bulundu.
YORUMLAR