Geçenlerde, Kanuni Sultan Süleyman’ın, sütkardeşi Yahya Efendi’yle yaşadığı gerçek bir hikâyeyi okudum. Belki okumamış olanlarınız vardır diye de bugünkü yazımda paylaşmak istedim…
İşte tarihe geçen o muhteşem hikaye;
Kanuni Sultan Süleyman Han, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayal eder, günün birinde devletin halinin ne olacağını dert eder, inişe geçip geçmeyeceği ile derin düşüncelere dalar. Bu gibi soruları çoğu zaman sütkardeşi meşhur âlim Yahya Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hat yazısıyla sütkardeşi Yahya Efendi’ye endişesini anlattığı mektubu gönderir.
Mektupta; “Sen ilahi sırlara vakıf bir insansın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlale uğrar mı?” yazar.
Mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı kısadır;
“Neme lazım be Sultanım!”
Cevabı hayretle okuyan Sultan bu kısa cümleye bir mana veremez. Yahya Efendi gibi bir zatın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini de pek düşünmez. “Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta?” diyerek kalkar Yahya Efendi’nin dergâhına gider. Geçiştirildiğini düşünerek sitem dolu bir ses tonuyla sorusunu tekrar sorar.
Bunun üzerine Yahya Efendi sultanın sorusunun üzerine iyice düşündüğünü ve kanaatini de açıkça arz ettiğini söyler.
“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “neme lazım be Sultanım!” demişsin. Sanki “Beni böyle işlere karıştırma” der gibi bir anlam çıkarıyorum.” der Sultan Süleyman.
Bu sual üstüne Yahya Efendi tarihi cevabını verir;
“Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de “neme lazım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimadı ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir…”
Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir alime memleketinin sahip olduğu için Allah’a şükreder. Yahya Efendi’ye ise bu tür ikazlardan hiçbir zaman geri kalmaması için tembihte bulunup oradan ayrılır.
************
Devletini en iyi duruma getirmiş bir padişahın, en iyi döneminde bile devletinin akıbetini düşünmesi ve ona hakikati söylemekten çekinmeyen âlimlerin var olması, Osmanlı Devleti’ni 600 yıl ayakta tuttu.
Ne zamanki; devlette zulüm ve haksızlık arttı, koyunları kurtlar değil de çobanlar yemeye başladı, fakirin, yoksulun feryadına sessiz kalındı, işte o zaman bir imparatorluk çöküşe geçti.
Türkiye Cumhuriyeti ilk yüz yılına yaklaşırken, Osmanlı Devleti’nin o ihtişamlı gücüne sahip olamasa da inişli çıkışlı ama şanlı kahramanlıklarla dolu yıllar geçirdi.
Ancak, üretimden, teknolojiden, ilim ve bilimden batı ülkelerinin çok gerisinde kaldı.
Önümüzdeki yüz yıl içerisinde muhasır medeniyetler dediğimiz ama bir türlü erişemediğimiz seviyeye ulaşamazsak, hatta Yahya Efendi’nin de dediği gibi; koyunları çobanlara yedirirsek, zulme ve haksızlığa sessiz kalırsak, fakirlerin, yoksulların sesini duymazsak çöküşümüz mukadder hale gelir.
Kanuni'nin hikâyesi!
Ahmet Oğuz yazdı...
05 Nisan 2019 - 09:45
YORUMLAR