Köylüye kente göçmenin sıradışı gözüktüğü günlerde Anadolu’lu tüm giriftliğini sırtına yükleyip öyle hicret etti. Ve kentlerde çarpık, kaotik ama özgün yapılar oluşmaya başladı. Elbette ki insani yaşam normlarının dışında olan yerleşmeler de mevcut idi. Lakin genele oranlar daha az idi.
Bana olağan üstü gelen insanların bu yerleşmeleri kendi başına yapması ve imece usulü ile meydana getirmesidir. Tasavvuftaki Fütüvvet ilkesini yerine getirmeyi şiar edinmişçesine çalışan insanlar ihtiyaçlarına göre yerleşkeler hazırlayıp buralarda ömür sürdüler.
Kimisi evinin mutfağını büyük istedi, kimisi çocuğuna ayrı bir oda istedi, kimisi büyükçe bir banyo…
Yani ev yapılmazdan evvel aile fertlerinin rızalığı alınıp ona göre harekete geçilirdi. Herkes üzerinde misafir olduğu toprak parçasına edebi eksiltmezdi. Aynı sofradan yer, aynı bahçeyi sürer, aynı yerde türkü söyler, aynı hal ile günü ve eskiyi yad eder idi. Yani Şimdi de kalırlar evveli sadece hatır ederlerdi.
Ulu Mevlana’nın söylediği bir güzel kelam vardır. ‘’Sufi şimdinin çocuğudur’’ deyi… Acizane kanaatim Anadolu’nun evlatları şimdiden çok uzaktadır.
Oturdukları haneler bile standartlığın lanetine uğramış ve tekdüzeleşmiştir. Aykırılığın ve özgünlüğün yaratıcı dünyasından nasipsiz, zihin dünyalarını zenginleştirmekten çok uzak olan ‘’yuvalarında’’ sessiz, üretimsiz ve renksiz ölümü beklemekteler…
Keşke haneler gece konsa da gündüzler insanların olsa…
Keşke Gece Konsa
Ünal Dursun yazdı...
05 Mart 2019 - 15:19
YORUMLAR