Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalını incit
Memleketimiz Dünyanın diğer coğrafyalarına nazaran çokça ulusu zaman içinde bünyesinde barındırmış her birini bir sarmal gibi birbirlerine bağlamış ve çok renkli-sesli bir irfan mirasına sahip olmuştur. Ulu Mevlana’nın dediği gibi ‘damla kendini tamamlayınca damlar’. Dolayısı ile bu milletler sarmalı ne zaman birbirine tutunsa kendini tamamlamış ve damlamıştır. Yani üretmiştir. Bu üretim süreğinin devamı için müthiş bir yöntem geliştirmiş olup mirası en özgür biçimde aktarmanın yolunu keşfetmiştir. İşte bu uygulama biçimine usta-çırak ilişkisi denir.
İfade etmeye gayret ettiğim bu yöntem, yalnızca ilgili mesleğin inceliklerini bir önceki nesilden bir sonraki nesile aktarmakla kalmıyor, ‘usta’nın çırağa birebir teması ile hayatın düzenini koruyup, çırağın düşeceği olası hatalardan kendini korumasını sağlıyor. Mesela bir cam üfleme ustası yanındaki çırağa mesleğinin gereğini öğretir iken sadece cam üflemeyi öğretmekle kalmıyor, bu işin manevi boyutlarını da çırağın anlamasını sağlayıp, onun ufkunu mesleğin batıni yönleri ile genişleterek hayatı onun için kolaylaştırabiliyor. Kanaatimce bu iletim biçimindeki güzellik aracısızlıktır. Yani çırak ustanın kendisine söylemek isteneni bir aracıdan değil daha önce kendisine söylenilmiş eski çırak-yeni ustadan duyuyor. Dolayısı ile riyasız bir samimiyet mevcut. Meseleye Halk Musikisi penceresinden bakacak olur isek Baba Muharrem Ertaş oğul Neşet Ertaş ilişkisi eşsiz bir örnektir.
Gelelim devrimizin zanaat yaklaşımında Milli Eğitim Bakanlığının düştüğü bühtana. Günümüzde herhangi bir zanaati öğretmek isteyen birinde öncelikle bu işin okulundan mezun olma şartı aranıyor. Bu Makuldür. Devrin gereğidir diyebilirim. İkinci olarak bir okul açması ve bu okulu özel okul statüsünde tutması gerekmektedir. İşte burada büyük bir kıyım mevcuttur.
Bir insan ustadan veya ustalardan ömrünün 20 30 yılını vererek bir zanaati öğrenmeye gayret ediyor ve idealist bir halle bunu çokça talibi olan insana öğretmek istiyorsa özel okul açıp resmi bir ‘ticarethane’ sahibi olmaya mecbur ve mahkum mudur. Bu tarihin süreğinde yüzlerce insanın yetişmesine vesile olmuş bahis konusu yetiştirme terbiyesine vurulmuş bir bıçak değil midir ?
Elbette ki bu işin ticari bir boyutu vardır. Hep olmuştur, Eşyanın tabiatı budur. Usta çırağı yetiştirirken ya çırağın ailesinden ya kendisinin emeğinden yararlanmakla mükelleftir. Aksini iddia etmek hayatın gerçeğine kafa tutmak demektir. Ruhumun kabul etmediği bu tertemiz yola MEB’in aracı olması ve riyayı yaratmasıdır. Tedbirli biçimde seyretmek kontrol altında tutmak başkadır, bu sistemden kendine pay çıkartmak başkadır. Cenabı Hakk memleketimizi türlü cefalarla keşfettiği yetkinlik disiplinlerini korumaya muktedir kılsın.
MEB’in Usta-Çıraklığa Etkisi
Ünal Dursun yazdı...
15 Ağustos 2019 - 10:36
YORUMLAR