Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Kartepe Zirvesi, özel oturum ve paneller ile devam ediyor. Beril Dedeoğlu Salonunda “Tarih, Siyaset ve Kültür Üçgeninde Şehir” paneli gerçekleştirildi. Panelde konuşan akademisyen Dr. Ahmet Okumuş, “Şehre aslında yönetsel olarak bakılabilir. Siyaset şehrin çocuğudur. Otantik olarak bakıldığında siyaset şehirde doğmuştur” dedi.
DR. OKUMUŞ: SİYASET ŞEHİRDE DOĞMUŞTUR
Şehrin de diğer tüm idareler gibi yönetsel bir birim olduğunu belirten İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Dr. Ahmet Okumuş, “Antik dönemlerden bu yana şehir insanların topluca yaşadığı yerlerdir. Hiyerarşiye bakıldığında en üst sınıflardaki insanlar şehirlerde yaşamışlardır. Antik dönemlerde bir yerleşim yeri büyüyüp şehir olduğunda o şehre bir isim verme gereğini duymamışlardır. Sadece şehir denmiştir. Şehir insani varoluşun yetkinleşebileceği ve insan melekelerinin gelişebileceği bir yer olarak görülmüştür. Şehirde yaşayan insanlar yalnız kendi iyisinin peşinde koşmasının yanında şehir için ortak iyinin de peşinden koşarlar. Yine o dönemin aydın insanları, şehrin insanı eğittiği üzerine ifadelerde bulunmuşlardır. Şehir insanı terbiye eder. Siyaset ülke geneline yayılmadan önce politika ve siyaset ilk önce şehirde başlamıştır. İlk politik form şehirdir” ifadelerini kullandı.
“ŞEHİR HAYATI İNSANLARIN BİRBİRİNE BORÇLU OLDUĞU YERLERDİR”
Akademisyen Prof. Dr. Yasin Aktay, “Bu etkinliğin burada yapılmasını ben daha anlamlı buluyorum. İnsanlar buraya gelerek şehirden uzaklaşıp buradan şehir üzerine düşünüyor. Politika şehirlerde daha mücadele edilerek ve daha yarışma şeklinde gerçekleştiriliyor. Dünyamız artık şehir olmuştur. Şehir aslında gelişmişliğin bir ifadesidir. Benim asıl olarak değinmek istediğim siyaset ve Medine ilişkisidir. Şehir hayatı insanların birbirine borçlu olduğu yerdir. İnsanın din ile ilişkisinde, insan Allah’a karşı borçludur. Ona bir hayat verilmiştir ve insan her nefes alışverişinde içerisinde birçok mucizeler gerçekleşiyor. Şehir hayatı insanın birbirine borçlu olması üzerine kuruludur. Din de şehrin temeli olan bir borçluluk durumudur. İnsan Allaha karşı borçludur. Allah’a hamd eder. Allah’a bağlıdır. Ona dua eder, ona yakarır, ondan ister. Allah insana hayat vermiştir, rızık vermiştir, insan sürekli Allaha şükran borçludur. Şehir insanların birbirlerine olan ihtiyacını tanımlar. Hepimizin, birçok kişinin emeğini aldığımız yerdir. Bu bizi diğerlerine borçlu kılar. Dolayısıyla bu şehir ahlakının temelidir. Şehri inşa ederken biz bu borcu ne kadar hissediyoruz, şehirde yaşarken ne kadar hissediyoruz? Dinimizin ne kadar parçası haline getirebiliyoruz? Bunu bilinç ve kişilik haline getirdiğimizde, şehirde yaşıyorum, insanlara borçluyum, dini bir hayat yaşıyorum, Allah’a borçluyum, bu borcumu ödemem gerekiyor, şeklinde yaklaştığımız an itibariyle, borcumuzu şehir yaşamımızın bir parçası haline getirebiliriz” dedi.
ŞEHİR VE KÜLTÜR İLİŞKİSİ
Panelde şehir ve kültür ilişkisine dikkat çeken yazar Tarık Tufan, “Tarih siyaset ve kültür şehri inşa eden ve şehre direk olarak etki eden faktörlerdir. İnsanların şehre karşı gerçekleştirdiği kavramlardır. Ünlü bir yazar kitabında şehir bir sanat yapıtı olarak sayılabilir mi diye soruyor. Şehir bize bir sanatçıya fiziksel vaatte bulunur. Şehir bir algılama biçimine fiziksel gerçeklik sunar. Şehirler bir edebiyat eserinin bir sanat eserinin oluşmasına, sanatçının dünyasında eserlerin oluşmasına zemin hazırlar. Sanatçı yaşadığı şehrin çağrışımları ile ortaya çıkar. Sanatçı yaşadığı şehir eseri ile yeniden inşa etmeye başlar” ifadelerinde bulundu.
YORUMLAR