Dünya’da yükselen İslamafobi, son günlerde, Türkiyefobi’ye dönüşüyor neredeyse..
Tabi, Dünya’da derken, ‘Dünya, 5’ten büyüktür’ sözünü de hatırlayalım.
Bu ABD, güdümünde ki, AB, kendini gelişmiş gören Ülkelerden söz ediyoruz.
Siyaseten yaşananlar, çıkar çatışmaları ve karşılıklı gerilim psikolojisi, son aylarda kaygıyla takip ediliyor.
Ancak, Beşiktaş’ın Dinamo Kiev maçında uğradığı saldırı, saha dışı ve saha içinde ki linç, Türk düşmanlığının, Ay-yıldız fobisinin bariz bir göstergesi idi.
Geçtiğimiz yıl Fenerbahçe’nin yaşadığı Ivan Bebek skandalı, yorum farkı(!), zaafiyet (!) falan gibi cümlelerle açıklanabilir ki, bunlarla hiç alakası yok. Fenerbahçe’de tamamen hakem kıyımına uğramış, resmen fişi çekilmiştir.
Beşiktaş’ın yaşadığı ise tam bir skandaldı.
Kendimi bildim bileli futbolun içindeyim.
Amatör, özel, profesyonel, lig ayrımı yapmaksızın, binlerce maçı canlı izlemiş, Süper Lig, Avrupa’nın önemli ligleri Tv’den ilgiyle izlemişimdir.
Futbolun her kademesinde bulundum, taraftar, basın, oyuncu, başkan, hakem..
Ben, şimdiye kadar böylesi bir rezalete hiç şahit olmadım.
Penaltının verildiği pozisyonda, kesinlikle faul yok. Penaltı ile alakası olmayan bir pozisyon.
İlave hakem faul verdirmiş gibi gözüktü ama düdüğü çalan hakem, üstüne birde kırmızı kart çıkardı.
Penaltı kararı kesinlikle yanlış, çok alakasız bir pozisyon.
Kırmızı kart kurallara aykırı.
Ne diyor yeni kural; “eğer bir futbolcu topla oynama niyeti varken penaltıya neden oluyorsa, bariz gol şansı da olsa kırmızı değil sarı kart gösterilecek"
Ben değil, yeni oyun kuralı kitabı bunu diyor.
Ne yapıyor, ahlaksız Craig Thomson, hiç olmadık yerde faul çalıp, birde kuralları göz ardı edip kırmızı çıkartıyor.
Hakem, ilavenin uyarısı ile penaltı verdiyse şayet, kendisi oynatma niyetinde ise, pozisyonda art niyet olmadığını biliyor demektir ve penaltıyı çalmakla yetinir, kırmızıyı çıkartmazdı.
Ama o hakem triosunun öyle bir niyeti yoktu. Sahaya resmen Beşiktaş’ın işini bitirmeye çıkmışlardı.
Zaten, Beşiktaş kafilesine polisleri, holiganları ile saldırdıklarında UEFA, tedbiri ve önlemi arttırıp, yaptırım konusunda adil davranmadı. Peşinden sahada ki kıyımı da yaşayınca, bunu sadece ‘bir hakem hatası’, ‘futbol oyunu içinde ki breysel hata’ olarak görmek, ayıpları örtmek olurdu.
Bu maç UEFA’nın bir ayıbıdır.
Hiçbir mantıklı açıklaması olmayacak, hakem kararları ile ipi çekilen bir ekip, Devlet’in kolluk güçleri ile dayak yiyen bir Türk takımı.
Beşiktaş’a karşı acımasızca, ahlaksızca saldıranlar, Ay-yıldıza olan öfkelerini kustular.
Bu şartlarda Beşiktaş’ın UEFA’da yoluna devam etmesi ne kadar doğru olur?
Bu UEFA, Türkiye’ye karşı ne zaman adil olacaktır, bunun için ne yapmak gerekir?
Uzun uzun tartışmak gerekir.
Aynı sorun aslında, Türkiye ile AB arasında da yaşanmıyor mu?
Son süreçte ki yaklaşımların ardından AB ile nasıl dost kalınır?
Nasıl geri kabul anlaşması devam edip, ticaret, siyaset, bilimsel iş birliği devam eder?
Sanırım, Beşiktaş’ın uğradığı linç girişimini, Türkiye’ye karşı başlatılan linç girişimiyle paralel değerlendirerek, güçlü ve sağlam bir karşı duruş geliştirmek farz oldu
YORUMLAR