16 Nisan Referandumunda da en çok tartışılan konuydu, Adalet mekanizması…
Yapısı değişiyordu, yok işte kuralların atamasın da siyasilerin hakları artıyordu…
Adalet mekanizmasını sarsan daha bir çok şey vardı.
Bunların hepsinin, adalet sisteminde nasıl onarılmaz yaralar açtığına dikkat çekmeye çalışmıştık.
İnsanların mutlu, huzurlu, kardeşçe, güvenli bir şekilde yaşaması için olmazsa olmaz gerekliliktir, Adalet’e güven.
Geçen her günde, bu konuda bir tamiratın olması yerine daha çok bu alanda bir zedelenme gözleniyor.
YSK, adı bir kere çok büyük, Yüksek Seçim Kurulu, nasıl havalı, nasıl yüksek.
16 Nisan’ın tartışmasız ilk kaybedenidir, YSK.
Ve son olarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının damadının serbest bırakılması olayı.
Bu karardan sonra, ‘verdiğim evet için pişmanım’ diyen de oldu, ‘Adalet, arkası olana farklı işliyor’ gibi suçlamalar yöneltende.
Muhalif cepheden yükselen itirazlar değil, bizzat iktidar yanlısı olan, AK Parti’ye gönül vermiş hatta kurullarında görevler almış insanlar dahi, FETÖ’cü damadın serbest bırakılmasını eleştirmişti.
Bazen, yargıçların verdiği kararlar da tartışılabilir.
Biz içeriği bilmeden, sunulan delilleri bilmeden, suçlama ve savunmayı bilmeden, alınan kararları eleştirip, ‘yanlış’ bulabiliriz.
Fakat, son süreçte bu durum öyle basit, sıradan ve normal kabul edilmeyecek kadar vahim durumdadır.
Bağımsız olması gereken ve bağımsız oldukları zaman, huzurlu ve mutlu olacağımız yargıçların aldığı her kararda, direk siyaseti suçlar olduk.
‘FETÖ’nün siyasi ayağına dokunulmuyor’
‘Siyasetçilerin kendileri gibi yakınları da korunuyor’
Benzer iddialar ve bu iddiaları ortaya atanlar arasında, iktidar yanlıları da var.
Bu iddialar ve bu bakış açısı, tamamen adalet mekanizmasına olan güvensizliğin ve yargıçların aldığı kararlara ‘şüphe’ ile bakılmasının sonucudur ve bu son derece, üzücü bir durumdur.
Böyle bir durumda, nasıl gelişir, nasıl büyürüz.
Nasıl, güvende, huzurlu ve mutlu oluruz.
Hepsinden önemlisi, adalet olmadan, hukuk olmadan nasıl yaşarız…
YORUMLAR