Ülkem için son derece sağlıksız başlamıştı, referandum süreci, ‘evet’ diyecekler, ‘yalaka’, ‘satılmış’, hayır diyecekler ‘vatan haini’, ‘bölücü’, ‘terörist’ olmakla itam ediliyordu.
Sosyal medya ilk ayağı ve en kırıcı boyutuydu.
Sağduyu hakim kılındı ve bu referandumu Türkiye’de ayrışmanın aracı olarak kullanmak isteyenlerin planları suya düştü.
Sonrasında, bilinç sorunu hakimdi.
Kim niye evet diyecek? Yada neden hayırı savunuyor? Karmaşıktı.
Buda aşıldı…
Sosyal Medya’nın bu noktada ki etkinliği, ayrıca da çalışma yapan iktidar ve muhalefet cephesinin önceliğinin bu değişiklik paketinin neyi getireceği yönünde yoğunlaşması bu sorunu da ortadan kaldırdı.
Bir ay öncesine göre, insanlar daha bilinçli değişiklik maddeleri konusunda.
Bu tabloyla son 4 güne giriyor olmak güzel.
16 Nisan’a yaklaşıldıkça, şimdiden farklı hesaplar dikkat çekiyor.
Özellikle ‘hayır’ kanadında bir kılıf arama durumu gözleniyor.
Yok işte, ‘iktidar kanadı medyayı daha aktif kullanıyor’ yada ‘yerel yönetimlerin gücü, devlet gücü iktidarın elinde’ gibi şimdiden bir ‘kılıf’ arama durumu var.
Hatta, işi abartıp, 1982 Anayasası hazırlanırken, faşist Kenan Evren’in zor kullanmasından yola çıkarak, mevcut durumu da ona benzetecek kadar işi sulandıranlar bile var.
Şimdi, bir belediye başkanının kendi partisinin görüşü doğrultusunda çalışma yapmasını kim engelleyebilir? Yada bunun neresi tartışma götürür? Veyahut şimdiye kadar ki örneklerden neresi farklı?
1982 ile kıyas yaparken şunu nasıl göz ardı ederiz, 2017 ve bilişim çağındayız.
Sosyal Medya hesabı olmayan ve bu hesaplar üzerinden ulaşılma imkanı olmayan Türkiye’de kaç seçmen vardır?
Örneğin ‘hayır’ diyen ve bunu savunan aktif en az 10 milyon kişi olsa bu 10 milyonun 80 milyona ulaşmasının önüne nasıl bir engel konabilir?
Her kişinin ulaşacağı insan sayısı 8.
Tek başına 8 bin kişiye ulaşabilen sosyal medya hesabı olan onlarca kişi varken, iletişimi, kendini ifade etmeyi, görüşlerini savunmayı sınırlamaktan söz etmek bence imkansız.
Herkes çapı oranında görüşünü anlatabilecek imkan, olanak ve alan bulmuştur.
Türkiye adına yapılacak bu tarihi halk oylamasının ‘anlatılamadığı’, ‘şartlarda eşitsizlik olduğu’ gibi savları bir kenara bırakıp, çıkacak sonuca ve sonuç üzerinden alınacak derslere yoğunlaşmak gerekli.
Şimdiden kılıf arama girişimi ve yüzde 50’nin biraz üzerinin başarısızlık olduğu tezlerini ortaya atmak, kendini kandırmaktan başka bir şey değil
YORUMLAR