Sokaktaki muhabirin canı yok mu?
Levent Altun

Levent Altun

Levent Altun

Sokaktaki muhabirin canı yok mu?

10 Aralık 2018 - 08:48

Gazeteciler, bu mesleği tercih edenler açısından ikiye ayrılır.
Bir; gazeteciliği sevdiği için bu işi yapanlar. Gazetecilik bu mesleğe ‘bulaşanlar’ için tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır.
Çok daha iyi koşullarda ve daha çok kazanç elde edilebilecek olanaklar sunulsa dahi vazgeçilmeyecek bir meslektir.
Öyle ki, bu meslekten duyulan hazzı hiçbir mevki ve kazanç karşılayamaz.
İki; gazeteciliği sevmediği halde bu işi yapanlar. Bir insan sevmediği halde neden gazetecilik yapar peki?
Birincisi, daha iyi ya da başka iş bulamadığı için.
İkincisi de, gazeteciliği bir güç ve baskı unsuru olarak kullanmak isteyenler.
Sektörün en temel sorunudur bu.
Mevzuat eksiklikleri, denetimsizlik, çürük elmaların ayıklanamaması, gerekli kanunların çıkarılmaması vb.
Bu konuyla ilgili sayfalarca yazılabilir ancak bugün başka bir konuya değinmek istiyorum.
Hani bu işi severek yapan gazeteciler var ya.
İnanın onlar için çok üzülüyorum.
Sevmeyenler başka işlerde çalışabilir.
Gazeteciliği baskı unsuru olarak kullanıp para kazanmaya çalışanlar başka sektörlerde de bu paraları kazanabilir ama bu işi severek yapmaya çalışan, gazeteciliği özümseyerek hayatının merkezine koymuş olanların yaşadıkları beni gerçekten üzüyor.
‘Ben gazeteci değilim, gazete sahibiyim’ diyenlerle, sokakta haber peşinde koşanlar aynı kefeye konulabilir mi?
Matbaa işleri ve resmi ilan gelirlerinin dışında gazetecilikle ilgisi olmayanlarla, yaşadığı şehrin ve toplumun sorunlarını gündeme taşıma çabası içinde olanlar aynı kefeye konulabilir mi?

Gazeteciliğin geldiği nokta içler acısı.
Bunu herkes söylüyor.
Ama birçoğu samimiyetten uzak ve hatta bu işin bu noktaya gelmesinde başrol.
Çünkü gazeteler ne kadar güçsüz olursa, kendilerine o kadar bağımlı hale gelir. Bağımlı hale gelen gazete de gerçekleri yazamaz!
Sansürün biçimi değişti artık. Yerel yönetimlerin bazıları tarafından ekonomik sansür olarak uygulanıyor.

 
Son dönemde ülke ekonomisinde yaşanan sorunlar en çok da yerel basını derinden etkiledi.
Ulusal basın zaten neredeyse kalmadı!
Kağıt fiyatlarındaki artış, matbaa maliyetlerinin yükselmesi yerel gazeteleri kapanma noktasına getirdi.
Ekonomik olarak sıkışan yerel basının büyük kısmı doğal olarak yerel yönetimlere bağımlı hale geldi.
Gazetecilik ilke ve amaçlarından taviz vermeye başladı.
Bazıları da bu krizi fırsat bilerek sokaktaki muhabirin ekmeğiyle oynuyor.
Ya işten çıkarıyorlar ya sigortasını yapmayıp yemeğini vermiyorlar ya da düşük maaşla çalışmaya razı ediyorlar.
Muhabirliği değersizleştiren de ne yazık ki kendi sektörümüz olduğu için hiç gazetecilikle ilgisi olmayan eğitimsiz kişiler bile düşük maaş –hatta maaş vermeden-ellerine tutuşturdukları fotoğraf makinesiyle  istihdam yoluna gidiliyor.
Alınan önlemler de çoğunlukla gazete sahiplerini rahatlatma yönünde.
Özellikle Basın İlan Kurumu’nun yerel gazetelerin çalıştırmakla yükümlü oldukları personel sayısını iyice düşürmesi ve asgari gazete satış sayısını 150’ler seviyesine çekmesi anlaşılır bir şey değildir.
Personel sayısını düşürmek demek, sokaktaki muhabir sayısının azaltılması demektir.
Gazete satış rakamını düşürmek, ‘çok gazete satmanıza gerek yok’ demektir.
Karda-kışta, çamurda, gecenin kör saatlerinde, hiçbir tatil günü ve mesai saati olmaksızın haber peşinde koşan muhabirler için asıl zorluk bunlar değil. Çalışma ortamı, işsiz kalma korkusu ve asgari ücretle geçinme mecburiyetidir.
Bu sorunun çözümü, bu mesleğin nitelikli bir hale gelmesi ve yasal sorunların bir an önce çözülmesinden geçer.
Hiçbir sivil toplum kuruluşu bir gazete sahibine, “Muhabirlerin maaşına zam yap’ diyemez. Bu yüzden cemiyetler için, ‘muhabirin haklarını savunmuyorlar’ suçlaması kolaycılık ve önyargıdır.
Ancak, gazeteciliğin içinden gelip, mesleği özümseyen ve saygı duyduğu için muhabirin emeğine de saygı duyan bir anlayış bu sorunları çözebilir.
Sokaktaki muhabirin sorunlarını, sokaktaki muhabirin yaşadıklarını yaşadığı için anlayabilen ve empati kurabilenler çözer.
‘Gazeteci değilim, gazete sahibiyim’ diyenler değil…

YORUMLAR

  • 0 Yorum